İş dünyasındaysanız, bir iletişim seminerine katıldıysanız veya motivasyonel bir konuşmacı dinlediyseniz, muhtemelen Profesör Mehrabian’ın çalışmasının aşağıdaki gibi yanlış alıntılandığını duymuşsunuzdur: İletişimde beden dili %55, ses ve tonlama %38, sözcükler ise %7 etkilidir. Los Angeles Kaliforniya Üniversitesi’nde (UCLA) Emekli Psikoloji Profesörü Albert Mehrabian, 1960’lı yıllarda yaptığı araştırmalarda ve 1971 yılında kaleme aldığı “Sessiz Mesajlar “kitabında 7-38-55 teorisini ortaya atıyor. Prof. Mehrabian çalışmalarında iki önemli sonuca varır. Yüz yüze iletişimde üç unsur vardır. Bunlar kelimeler, ses tonu ve sözsüz davranışlar. Sözlü olmayan davranışlar duyguları ve tavrı iletmek için önemli bir araçtır. Eğer kelimeler ile sözlü olmayan davranışlar uyumsuz ise dinleyiciler kelimelerden çok tonlamaya ve davranışlara inanma eğilimindedir. Profesör Albert Mehrabian Teorisi / Formülü “Konuşmacı, duygu ve tutumları …
Binlerce yıldır sahip olduğumuz bir güdü var ki, bugün hala hayatımızın pek çok noktasını şekillendirmeye devam ediyor. Hatta Hayır diyemememizin en temel sebebi de bu güdü. Çünkü korkuyoruz. İnsanlığın bugünlere gelmesini sağlayan iki temel güdü vardır; hayatta kalmak ve üremek. Yaşama dair tüm her şey bu iki güdü etrafında şekillenmektedir. Bugün karmaşık dünyamızda dahi en temel güdü hayatta kalmaktır. Eski dönemlerde fiziksel tehditler dolayısıyla önlemlerimiz de daha çok fizikseldi. Geçmişte hayatta kalabilmek için doğal afetlerden, hastalıklardan kendimizi korumak, yiyecek bulmak ve diğer vahşi canlılardan saklanmak yeterliydi. İnsanın doğası gereği bu eylemleri yerine getirebilmek için toplu halde yaşaması ve güç birliği yapması gerekiyordu. Hayatta kalma güdüsü; fiziksel tehdit ve ihtiyaçlar dolayısıyla insanları toplu halde yaşamaya itmiştir. …
Dünya nüfusu her geçen gün artıyor, paralel olarak iş hayatındaki rekabet de her geçen gün kızışıyor. Bunun sonucu olarak kurumsal ve bireysel hedefler büyüyor, şirketlerin çalışanlardan beklentileri artıyor, aynı şekilde çalışanların şirketlerden beklentileri de ve iş hayatının stresi de… 1971 yılında Psikolog Harry Harlow’un gerçekleştirdiği deney, gelişim psikologlarının büyük bir bölümünü ters köşe yapmıştır. Gelişim psikologları uzun yıllar boyunca, bir bebeğin bağlanacağı kişinin, onun beslenme ihtiyacını karşılayan kişi olacağı fikrine inanmışlardır. Ancak Harlow’un yaptığı çalışma bu fikri yıkıma uğratmıştır. Deneyde maymunlar kullanılıyor. İnsanların daha konforlu ve bilgili bir hayat yaşaması için tarih boyunca bu tür tüm deneyler farklı hayvan türleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir. İnsanlığın bu konuda ne kadar etik davrandığı bilim çevreleri tarafından da tartışılıyor. Deneyde …
Rekabetin üst düzey olduğu alanlarda farklılaşan/yenilikçi firmalar ve ürünler liderliği ele geçirir ve daha uzun bir yaşam eğrisine sahip olur. Takipçi firmalar (yenilik yapamayan, yaratıcı olamayan, fırsatçı) ise ürün ve hizmetinizi kopyalayarak sektörde ayakta kalmaya çalışır. Bu durumu, çizili bir resmin altına karbon kağıdı koyarak çizmeye benzetiyorum. Resme bakarak çizecek kadar kabiliyetiniz olmadığı için karbon kağıdından (kopyalama kağıdı) istifade edersiniz. İş yaşamında da benzer durum söz konusu. Yenilikçi olacak kadar cesaretli, vizyon sahibi, yetenekli olmayanlar kopyalama işlemini kullanırlar. Çeşitli faaliyetler arasında uyum olması stratejik konumun sürdürülebilirliği için temeldir. Bir çok uyum sağlamış, birbirini destekleyen faaliyeti taklit etmek, bir ya da birkaç faaliyeti taklit etmekten çok daha zordur. Pekala, başarılı ürün ya da hizmeti kopyalayarak ayakta …
İşsizlik rakamları ne yazık ki iç karartıcı. Genç işsizlik de hızla artıyor. Son verilere göre 15-24 yaş arası genç işsizliği yüzde 26.7’ye ulaştı. Genç kadın işsizliği Ocak 2019 döneminde yüzde 24.5’ten yüzde 29.1’e yükseldi. Öte yandan girişimcilik alanındaki istatistikler de yeterli düzeyde değil. Girişimcilik ekosisteminde yatırımlar istenilen düzeyden oldukça uzak olsa da özelikle genç nesil için girişimcilik ağır basan kariyer yollarından biri. Üniversitelerin Teknoloji Transfer Ofisleri (TTO), Kuluçka Merkezleri her geçen gün artıyor, beraberinde destekler ve teşvikler de artışta. Girişimciliğin özendiriliyor olması; ülkenin nitelikli üretim yapması, sıcak parayı çekmesi, yaşam kalitesini arttırması açısından önemli. Ancak çok geniş bir kitle halen yeni nesil girişimcilik; ölçeklenebilir bir iş fikri bulmak, yeni bir iş kurmak ve hızla büyütmek …
ABD NIH (Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü): İnsanların %73’ü Glossofobi, yani topluluk önünde konuşmaktan korkuyor. Topluluk önünde etkili konuşmak, kariyerinizde yükselmenize, işinizi büyütmenize ve güçlü ilişkiler geliştirmenize yardımcı olabilir. Öte yandan topluluk önünde konuşma korkusu (Glossofobi), bildiklerinizi unutmanıza (beynin donmasına), sesinizin titremesine ve kısılmasına, kekelemenize, nefesinizin kesilmesine, ellerinizi ve ayaklarınızı gereğinden fazla sallamanıza dolayısıyla dinleyicilerin dikkatini dağıtmaya sebep olur. Sık görülen belirtilerden biri beynin donmasıdır. Beynimizin ön lobu hatıralarımızı sıralar ve kaygıya duyarlıdır. Western University Hospitals’dan Dr. Michael DeGeorgia, “Beyniniz donmaya başlarsa, daha fazla strese girersiniz ve stres hormonları daha da yükselir. Bu, ön lobu kapatır ve beynin geri kalanından ayırır. Bu, anıları hatırlamayı, geri çağırmayı daha da zorlaştırıyor.” der. Sahnede donakalmak deyiminin açıklaması.
Danışmanlık hizmeti verdiğimiz bir müşterimiz ile kahve zincirlerinden birinin şubesinde 07.30’da seans planladık. Sabah 07.00 gibi mekana gittim, hazırlıklarımı yapıp beklemeye geçtim. Beklerken de lavaboyu kullanmak istedim ve lavabonun kapısını açtığımda lavabo başında, aynanın karşısında sakal tıraşı olan biri ile -aynadan- göz göze geldim. “Beyefendi burada tıraş olmanız doğru değil, hatta ayıp.” diyecektim ki o önce davrandı. Ben ise tek bir laf edemedim, tebessüm etmek durumunda kaldım ve lavabonun boşalmasını bekledim. Zaman zaman kendimizi dahi ikna etmekte zorlanırken bir başkasını belirli bir konuda istediğimiz bir noktaya getirmek için ikna etmek düşünüldüğü kadar basit değildir. Ancak etkili birkaç yolu mevcut. Bunlardan en önemlisi de “Karşılık Yaratmak“. Arizona State University’de Psikoloji profesörü olan Robert B. Cialdini’nin İkna Psikolojisi …
Kral korkunç bir rüya görür ve irkilerek uyanır. Saraydaki rüya tabircisini çağırtır ve rüyasını yorumlatır. Rüya tabircisi “Hünkarım, maalesef 4 çocuğunuzun da ölümünü göreceksiniz.” der. Kral bu korkunç rüyanın üzerine bir de sinirlenir, cezası ağır olur, rüya tabircisinin kellesini vurdurur. Cihandaki en iyi tabirciyi bulun getirin buyurur. Bulurlar ve kralın karşısına çıkarırlar. Kral rüyayı anlatır, tabirci de yorumlar “Hünkarım, büyük bir nasip, 4 evladınızdan da daha uzun yaşayacaksınız.” der. Kral keseyle altın verir, ödüllendirir. Etkili iletişimin gücüne inanmak gerekir. Bir hikaye olsa da kelimelerin yerini değiştirdiğinizde sonuç ölüm ile yaşam arasındaki fark kadar olabiliyor. Tarihte, tek bir kelimeden -yanlış anlaşılıp- hapis yatmış, işini kaybetmiş ya da ödül, takdir toplamış pek çok örneğe rastlanabilir. Doğru anlamak, …
Yeni tanıştığımız insanların isimlerini genellikle “daha o anda” unuturuz. Sohbet devam ederken de hatırlamaya çalışır, nasıl hitap edeceğimizi bilemez, bu yüzden zaman zaman da konuyu kaçırırız. Bize atalarımızdan kalan bir mirastır bu “defo”… Eski çağlarda, avcı-toplayıcı atalarımız hayatta kalabilmek için pür dikkat çevre kontrolü yapmakta, çevredeki tehditleri algılamakta ve duruma göre pozisyon (savaş, kaç ya da donakal) almaktaydılar. Yeni bir insan, hayvan ve cisim ile karşılaştıklarında zihinleri otomatik olarak bu canlı ya da cisim hakkında veri topluyor ve tehdit olup olmadığını algılamaya çalışıyordu. Bu otomatiğe bağlanmış refleks onların hayatta kalıp kalmayacaklarını belirliyordu. Günümüze gelirsek, atalarımızın sahip olduğu bu refleksi yeni tanıştığımız insanlarda, diğer canlılarda ve cisimlerde hala kullanmaktayız. Bu refleksin eski çağlardan günümüze güçlü bir …
Henüz tanıştığımız biriyle başımıza gelebilecek en kötü senaryo elimizin havada kalması olabilir herhalde. Hepimizin başına gelmiştir ya da bu sahneye tanıklık etmişizdir. Ne büyük talihsizlik… Pekala, eli uzatan mı hatalıdır, eli havada bırakan mı? Elimiz havada kalırsa ne yapmalıyız? Gelin el sıkışmanın yazılı olmayan kurallarına bir bakalım. Neden tokalaşırız? Eski çağlarda, insanlar birbirlerine kesici ve delici aletler ile zarar verirlermiş. Karşısındakine zarar vermek istemediğini göstermek için de elini uzatarak, karşı tarafın kontrol etmesini sağlarmış. Bu hareketle “benden sana zarar gelmez, dostuz” mesajı verilirmiş. Eski çağlardan günümüze el sıkışmak dostluğu, güveni göstermek için kullanılmış. Günümüzde ise özellikle politika ve iş dünyasında pek çok başka anlam taşıyan kritik araçlardan biri olarak değerlendirilir tokalaşmak. Altını çizmek gerekirse neden …
İstanbul dışı, oldukça verimli geçen bir eğitim programımızın çıkışı, sohbet etmek isteyen katılımcılar etrafımı sardı. Dönüş uçağımız yakın saatte (davet eden kurumun planlaması) olduğu için katılımcılara kısa bir vakit ayırabileceğimi ilettim ve uzun yanıtlar gereken soru ve yorumlar için katılımcılardan mail atmalarını rica ettim, kısa olanları ise yanıtladım. Bu kısa sohbetin ardından uçağa yetişmek üzere yola koyulduk ve İstanbul’a döndük. Ertesi gün katılımcıların birinden sitemle başlayan bir mail aldım; “hocam beni sallamadınız ama yine de size bir şans vermek istedim”. Maili atan kişiyi hatırlıyordum… Fiziksel hayatı devam ettirme ve psikolojik ihtiyaçlar (anlaşılmak, onaylanmak, takdir edilmek vs.) dolayısıyla iletişim kurarız. Bu bağlamda iletişimin dört temel unsurundan (okuma, yazma, konuşma ve dinleme) biri de dinlemedir. Dinlemek, sözlükteki …
Teorik bilgi ve sahada elde ettiğimiz eşsiz deneyimlerimizi, hap bilgi formatında e-Kitaplara dönüştürdük. Tüm platformlardan okunabilir, ulaşılabilir ve kalıcı bilgi olarak e-Kitaplarımızı indirebilirsiniz. Yazar: Serkan Emir, Academy Genel Müdür Sayfa Sayısı: 40 Güncelleme: 2018 Etkili Sunum Teknikleri e-Kitabı: Hazırlık aşaması, sunum aşaması, sunum sonrası olmak üzere dört bölümden oluşmaktadır. Keyifle okumanızı dileriz. e-Kitabı satın almak için burayı tıklayınız. E-bültene üye olarak bilimsel veriler ışığında hazırladığımız blog yazılarımızdan düzenli olarak haberdar olabilirsiniz. Önizleme
Yaklaşık 30 bin kişinin katıldığı, 8 yıl süren bir araştırma, bilim insanlarının geçmişteki düşüncelerini, stresli danışanlarını tedavi etme yöntemlerini değiştirir. “Stresin insan sağlığına etkilerini” inceleyen bilim insanlarının elde ettiği sonuçlar şaşırtıcıdır: yoğun stres altında olan insanların ölüm riski %43 artmış ancak yoğun stres altında olduğunu belirtip de stresin sağlığa zararlı olmadığını düşünenlerin ölüm riskinde ise hiçbir değişiklik olmamış… Stanford Üniversitesinden Psikolog Dr. Kelly McGonigal, gerçekleştirilen araştırmada insanlardan “Geçtiğimiz yıl ne kadar stresli bir hayat yaşadınız?” ve “Stres sağlığınıza zararlı mı?” sorularının yanıtlarını aldıklarını ve her yıl bunu tekrar ederek 8 yıl boyunca ölüm rakamlarını, sağlık koşullarını izlediklerini aktarıyor. Araştırma sonucunda, geçen yıl yoğun stres altında olanların ölüm riski %43 artıyorken, yoğun stres altında olmasına karşın stresin …
Topluluk önünde konuşmak, çoğu insanı heyecanlandırır, vücudunun kimyasını bozar; uykusunu kaçırır. Pek çok insan söyleyeceklerini unutmaktan, sahnede tökezlemekten, dilinin sürçmesinden, gülünç duruma düşmekten korkar; konuşmasının beğenilmeyeceği, dinleyicilerin sıkılacakları, yeteri kadar etkili olamayacağı endişesini duyar. İnsan yargılanmadığından emin olduğu zaman rahat konuşur ama topluluk karşısında geçince, dinleyicilerin kendisinin duruşunu, vücudunu, davranışlarını, giysilerini, konuşmasını, düşüncelerini, bilgisini… yargılayacağıdan endişe duyar. Topluluk önünde, kendisini adeta çıplak ve savunmasız hisseder. Bütün eksiklerinin, bütün kusurlarının ortaya çıkacağı hissine kapılır. Bu gerginlik yüzünden çoğu insan konuşma yapmamak için, türlü bahaneler uydurur. Bu psikolojinin etkisiyle, insanların çoğu, topluluk karşısında “mükemmel” olmaya gayret ederler. Hem görünüşlerinin hem de konuşmalarının “hatasız” olmasını isterler. Pekala, sizin topluluk önünde konuşma beceriniz ne kadar merak ettiniz mi hiç? …
Elemanonline.net’in yaptığı araştırmaya göre çalışanların %84’ü işinden memnun değil. 11 bin 350 kişi arasında yapılan ankete katılanların %72’si işini değiştirmeyi düşünüyor. Sadece %16’sı işinden memnun. %12’si ise işinden memnun olmasa da işini değiştirmeyi düşünmüyor. Türkiye’nin istihdam haritasına hoş geldiniz. Kişisel gelişim gurularından kitaplara, yatırım almış bir startup’ın kurucusundan milyar dolarlık şirketleri yöneten CEO’lara kadar “başarılı” görülen pek çok kişiden “Sevdiğin işi yap, hayallerinin, tutkunun peşinden git! Başarı da para da o zaman seninle gelir…” sözünü duymuşsunuzdur. Bu sözler bir kesimde karşılık bulmuş olabilir ancak istihdam haritamıza baktığımızda “havalı” bir sözden öteye geçmediğini göreceksiniz. Başarılı insanlar işlerini tutkuyla mı yapıyor emin değilim. Ancak belirli bir disiplin, saygı, bağlılık ve iştah ile yaptıkları aşikar. “İşini tutkuyla yapmayı” …
39 üniversiteden 180 öğrenci kulüp görevlisinin katılımıyla gerçekleştirdiğimiz Öğrenci Kulüpleri Araştırmasını tamamladık. Katılımcılardan; idari ve akademik, kulüp yapısı, etkinlik planlama ve tanıtım, kurumsal işbirlikleri ve sponsorluk olmak üzere dört temel konuda toplam 34 soruya yanıt aldık. Daha önce öğrenci kulüpleri ile ilgili düşüncelerimi, yaşanılan sorunları ve fırsatları iki farklı yazıda belirtmiştim (meraklısına 1, 2). 2017 bahar dönemi sonunda, üniversitelerde gerçekleştirdiğimiz etkinlikler aracılığı ile edindiğimiz tecrübe ve bilgileri daha sağlıklı bir temele oturtmak için Öğrenci Kulüpleri Araştırması anketini yapmaya karar verdik. Üniversite öğrenci kulüplerinde başkan olan 2 arkadaşa ihtiyacımız var. Öğrenci Kulüplerinin sorunları üzerine küçük bir çalışma için. — Serkan Emir (@serkan_emir) June 7, 2017 Takım ve süreç Yukarıdaki çağrı ile süreci başlattık ve öğrenci kulüplerinde aktif …
Linkedin üzerinde çok fazla “İş Arıyorum” paylaşımı görüyorum son zamanlarda. Pek çok yeni mezun ya da üniversite son sınıf öğrencisi de staj/iş imkanı için mail/mesaj atıyor. Eğitimlerde paylaştığım birkaç iş/staj bulma stratejisini ve ince noktayı kaleme almak ve katkı sağlamak istedim. Sunum Önemli İş arıyor olmak kötü değil ancak karşınızdaki insanlarda yarattığı algı pozitif değil. Neden işsizsiniz ve linkedin hesabınızda bunu dile getirecek kadar ne gibi zorluklarla mücadele ettiniz/ediyorsunuz? “İş Arıyorum” paylaşımınızı gören iş verenler öncelikle bu soruları sizin yerinize kendileri yanıtlıyorlar. Tahmin edeceğiniz gibi olumsuz ve bol soru işaretli bir algı ile. Tercih edilecek konumdan çıkın, tercih edebileceğiniz iş fırsatlarını değerlendirecek konumda kendinizi sunun. “İş Tekliflerinize Açığım” başlığı daha uygun olabilir. Ya da daha yaratıcı ve seçici …
Üniversitelerde gerçekleştirdiğimiz programlarda edindiğimiz izlenimler ve ayrıca gelen soru/yorumlardan yola çıkarak böyle bir yazı kaleme almak istedik.
Üniversiteyi tanımlamak gerekirse kişinin bilimsel, sosyal ve kişisel becerilerini arttıran ortamın yaratıldığı, herhangi bir alanda uzmanlık (ağırlıklı teorik) kazanmasını sağlayan yerlerdir. Pratik kısmında ise ağırlıkla öğrencinin kendisi sorumlu olarak bırakılıyor. Kariyer planlama merkezleri, kimi özel programlar ile öğrenci beslense de direkt olarak iş yaşamına entegrasyon sağlayan üniversite ne yazık ki 5-6 tane.
Ülkemiz adına bu tablo üzücü. Hızla boşlukların doldurulması gerekiyor. Üniversite ile iş dünyasının bağları hızla güçlendirilmeli. Öğrenci açısından ele aldığımızda ise şuanda harekete geçenlerin işi çok daha kolay. İş yaşamına girmeleri çok daha kolay ve artı puanla girme söz konusu. Sistem ve devletin eline bakmak yerine sazı eline alanlar her zaman artı puan ile başlar ve fark yaratır. Bu nitelikte öğrenci ne yazık ki az. Harekete geçmek için doğru zaman şimdi, şu an.
Bir kurumun başarısı onu bir araya getiren personellerin nitelikleriyle ya da kurulan sistemin kalitesiyle doğru orantılıdır.
Örneğin Apple‘ın tasarım birimini ele alırsak üst düzey mühendislerin yer aldığı bu birim ile Apple fark yaratıyor. Personel niteliği ön plana çıkıyor. Öte yandan üretim birimini (Foxconn) ele aldığımızda ise Çin’de düşük nitelikteki personellerden oluşan bu devasa fabrika zinciri kurduğu mükemmele yakın sistemle dünyanın en önemli cihazlarını çok düşük maliyetle üretip teslim ediyor.
Ülkemizde de benzer başarılar mevcut. Bu başarıları arttırdığımız takdirde dünya markalarımız bir bir sahne alacaktır.
Ben işi biraz daha kobi ve henüz sahip olduğu potansiyeli performansa çevirememişler tarafına çekmek ve onlar için katkı sağlayacak bilgiler sunmak istiyorum. Bir patronun ya da yöneticinin takımını tanımaması büyük eksikliktir.
Günümüz dünyasında değişimler hiç olmadığı kadar hızlı gerçekleşiyor. Önceki yıllarda maaş zammı hemen herkesin motivasyon kaynağı iken günümüzde zam motivasyon kaynakları sıralamasında gerilere düşmüş durumda. Sebebi çok açık: müşteri davranışlarındaki değişim gibi personel davranış ve ihtiyaçlarındaki değişim. Aslında, bu, tüm dünyanın sorunu. Pek çok bilim insanı, işletme, patron bu işe kafa yoruyor.
Büyük başarıların sırrı -üretilene bakmaksızın-iyi bir takım çalışmasıdır.
Maaş zamlarının etkisi kısa süreli oluyor. Kısaca sebebi: zam oranlarının (enflasyona bağlı %7-10 arası) düşük olması ve psikolojik etki. Özellikle yıllık yapılan zamların etkisi ya hiç hissedilmiyor ya da 3-4 ay kadar etkili bir araç oluyor. 6. ayın devrilmesi ile yeni talep dönemine giriş yapılıyor. Tüm bu sürecin performansa, dolayısıyla şirkete, dolayısıyla da müşteriye yansıması ise negatif olmaktadır.